ÖMRÜN İZDÜŞÜMÜMÜ
Toprak ana uykusuz
tabiat mahmur sersemliğiyle
hırçınmı hırçın
iklimin kalplere sevgi doldurduğu
ve Adem’oğlunu coşturduğu
bir bahar akşamında
vurdular zincire
tutukladılar beni
tekme tokat
ağzım burnum kan-revan
tıktılar içeri.
Hani ya!
iklimin kalplere doldurduğu sevgi
böylemi coşuyordu Adem oğlu?
Tarifini sordular hücre’nin
ne kadar çabaladıysa da
aciz kaldı dilim
bir hücre’nin
tarifini yapamayacak kadar cahilmişim
geç öğrendim bildiğim hücre ile
cellatların hücre’si arasında uçurumlar olduğunu
o uçurumlardan attılar beni…
Öyle dardaydım ki
bardak bardak demli çaylarda
içtiğim sigaralarda
attığım voltalarda
çektiğim tespihlerde
bir türlü unutamadığım gençliğim…
Melik Dayı eski bir kabadayı idi
on beş yıl çökertmişti
anlatmaya başladımı
bir boşluğa düşer
dolu dolu olurdu gözleri.
Bitlis tütününden sarardı
al evlat!
bu daha iyi gelir derdi
daha toysun
daha çok şeyler göreceksin
daha çok acılar çekeceksin derdi
günleri tespihlerle çekerdi…
Sabah akşam
mapushane türküleri dinlerdik
yılların mapusluğundan
tütmeyen sobamızın başında
kürsü üstü sohbetlerle ısınırdık
nede olsa
ömrümüzün izdüşümüne çatmıştık.