Geç Kalan Bir Yazı
Günümüz; akıl, mantık ve teknoloji günüdür! Gerilerde bıraktığımız yüzyıllara damgasını vuran savaşların yerini günümüz de, akıl mantık ve teknoloji savaşları almıştır. Öyle ki kılıç-kalkan, tank-tüfek yada uçak-bomba artık akıl, mantık ve teknolojiye esir düşmüştür. Zira dünya öyle küçülmüş ki insanın bir avucuna sığacak hale gelmiştir. Eskisi gibi kimse meydanlarda mertçe mücadele etmeye rağbet göstermiyor. “Tüfek icad oldu, mertlik bozuldu” deyimi, yerini “Teknoloji gelişti, insanlar kudurdu” deyimine bırakmıştır. Bu “kudurmuşluk” içerisinde teknolojiden yoksun olan, akıl ve mantığını doğru kullanamayan ve küçülen dünyayı avucuna alamayan toplumların hali oldukça vahimdir!
İslam alemi en açık örneklerden birini teşkil etmektedir. Zira dünyanın neresine bakarsanız bakın Müslümanların yaşadıkları yerlerde bir “karışıklık” görebilirsiniz… Afrika’nın hemen hemen her yeri bir ateş çemberini andırıyor. Cezayir’de Müslümanlar birbirlerine düşmüş. Libya, Mısır, Sudan, Somali, ve Zaire de durumlar pek iç açıcı değil. Ortadoğu barut fıçısı gibi. Suriye, Ürdün, Lübnan üçgeni her an patlak vermek üzere. Yakın tarihimizde İran ve Irak birbirleriyle tam 8 sene savaştı. Yine yakın tarihimizde Irak ve Kuveyt birbirine düştü. Afganistan yıllardır savaş halinde Pakistan karışmış durumda. Hindistan da zaman zaman alevlenmeler oluyor. Filistin yıllardır kan ağlıyor. Balkanlar da Bosna ve Arnavutluk neredeyse kan gölüne boğuldu. Öte yandan Çeçenistan, dünya tarihinin en acımasız ve gaddar zulümlerine maruz kalmış. Hatta Endonezya ve Yeni Zellanda gibi dünyanın kıyısında köşesinde kalmış coğrafyalar da bile bir şeyler çıtırdamakta… Ve Türkiye! Türkiye’nin hali aşikardır!.. Evet 6 milyarlık dünya nüfusunun yaklaşık 1.5 miyarını teşkileden İslam Alemi bir “kazan gibi kaynamakta”dır. Kimi yerde müslümanlar birbirlerini boğazlıyor, kimi yerlerde de birilerine boğazlanıyorlar. İşin ilginç yanı, hiç bir Müslüman ülke bir diğerine devlet bazın da yardım edemiyor, din kardeşinin hakkını savunamıyor, haksızlıkları dile getiremiyor! Bütün müslümanlar zincire vurulmuş, elleri ayakları bağlanmış, gırtlakları tutulmuş gibi ses çıkaramıyor, gık bile diyemiyorlar…
Görüldüğü üzere Müslümanların çoğunlukta yaşadıkları veya azınlığın çoğunluğunu oluşturdukları hemen hemen her coğrafya da muhakkak bir “karışıklık” var. Öte tarafta ise birileri “Yeni Dünya Düzeni” adı altında birleşerek yenilmez yıkılmaz kaleler oluşturdukları gibi birbirlerinin haklarının savunuculuğunu yapıyor, dünyanın gidişatına, hayatın akışına yön veriyor ve dünyayı yönetmekle kalmayıp, Uzay’a hakim olmaya çalışıyorlar. Oysa bir başka açıdan bakıldığında; petrol yataklarından tutun da altın yataklarına, güneş enerjisinden tutun da hertürlü maden yataklarına kadar dünyanın servetinin Müslümanların ayakları altında olduğu, Müslümanların çoğunlukta olarak yaşadıkları coğrafyaların dünyanın en güzel coğrafyalarını teşkil ettiği ve İslam alemi temellerinin en verimli topraklar üzerinde inşa edildiği görülmektedir. Fakat bunlara rağmen Müslümanların dünyanın gidişatında, hayatın akışında ve en basit meseleler de bile söz sahibi olamayışlarının bir izahıvarmıdır acaba? Hadi söz sahibi olmayı bir tarafa bırakalım; bu kadar karışıklığın bir izahı varmıdır?
İslam alemi 1400 yaşında, Amerika 500 yaşında Avrupa medeniyetlerinin bile İslam alemi kadar köklü bir tarihleri yoktur. Fakat bir çoğumuz zaman zaman yaptığımız sohbetlerde imrenerek, “Bizim değer yargılarımızla bizi vuruyorlar, tek eksikleri İslamiyetir” fikrinde birleşiriz… Tablo da vahim durum da ortadadır. Buna rağmen yol ve yöntemlerimizi birbirine karıştırmaya devam ettikçe, başka bir ifadeyle; mutlak hakikata ulaşmanın metod ve vasıtalarını netleştirmediğimiz sürece bu tablonun değişeceğini pek sanmıyorum. ‘İçinde bulunduğumuz zelil durumdan kurtulmanın yolu; durum muhasebesi yapıp kendimizi gerçek ölçülerle yeniden bulmakdan geçiyor’ dersek, bu düşüncemize katılırmısınız bilemiyorum…
Kurban Bayramı’nızı kutlar, nice bayramlar dilerim.
Aktüel Dergisi, Şubat-Mart 2000