İNANCA SAYGI

İNANCA SAYGI  

İnsan  Hakları  Evrensel  Beyannamesi’nin  2.  maddesi  aynen  şöyle:  İnsanlar  ırk, renk,  cins,  dil, din,  siyasi  veya  diğer  bir  inaç,  milli  veya  içtimai  menşe,  servet, doğuş  veya  herhangi  bir  fark  gözetmeksizin  eşittir.

İnsan  Hakları  Evrensel  Beyannamesi’nin  baş  mimarlarından  olan  Amerika´ da  geçtigimiz  yıllarda  Cumhurriyetçi  Parti  tarafından  hazırlanarak  Temsilciler  Meclisi  Adalet  Komisyonu’nda  kabul  edilip  Başkan  Bill  Clinton’un da  onayıyla  Senato da  ele  alınarak  yasalaştırılan  kanun  tasarısı,  ülkedeki  kamu  kuruluşlarında ve  okullarda  dini  faaliyetleri  serbest  bırakıyordu.  Bu  yasaya  göre;  devlete  bağlı  iş  yerlerinde  ve  okullarda  herkes  kendi  dininin  emrettiği  şekilde  giyinebilecek,  dininin  gereği  olan  sembolleri  taşıyabilecek,  mensubu  olduğu  dini  başkalarına  tanıtabilecek, bu  maksatla  dini  yayınlar  dağıtabilecek ve  bu  faaliyetlere  kimse  engel  olamayacak…Yine  bu  yasaya  göre;  devlete  bağlı  bütün  iş  yerlerinde  çalışanlar  kendi  dinlerine  uygun  olarak  ibadet  edebilmeleri  için  bir  yer  gösterilmesini  isteyebilecek  ve  iş  yeri  onun  bu  isteğini  temin  etmek  zorunda  olacak.  Kıyafet  konusunda  yine  isteyen  istediği  kıyafeti  giyme  özgürlüğüne  sahip  olacak  ve  çalıştıkları  iş  yerlerinde  dini  konulardaki  kitap  ve  dergileri  dağıtabilecek.  Ayrıca  iş  yerlerinde  ve  okullarda  sabahleyin  işe  başlarken  herkes  kendi  dini  inançları doğrultusunda  dua  edebilecek, mahkemelerde  duruşmalara  kendi  dini  inançlarının  dualarıyla  başlayabilecek,  amirler  emri  altındaki  çalışanları  dini  inaçları  yüzünden  tenkid  edemeyecek,  din  ayrımı  yapamayacak…

Bu  yasanın  ardından  Virginia  asıllı  Amerikan  vatandaşı  ve  ABD  Senato  üyesi  olan  Anju  Smith  isimli  bir  kadın  islami  kıyafete  bürünmüş  tesettürlü  haliyle  Senato’da  Besmele  ile  sözlerine  başlayarak  Kongre  üyelerine  duyduğu  memnuniyeti  dile  getirdi.

Aynı  dönemlerde  Ürdün  asıllı  Ahmet  Abdül  Aziz  adlı  Müslüman  bir  işçi  ABD’nin  önde  gelen  havayolu  şirketlerinden  Unuted  Airlines’de  dini  inançlarını  yerine  getirdiği  için  işten  çıkarılması  sebebiyle  açtığı  dava  iki  hafta  gibi  kısa  bir  sürede  sonuçlanarak,  havayolu  şirketi  Ürdün  asıllı  Ahmet  Abdül  Aziz’in  inancına  saygısızlık  ettiği  gerekçesiyle  2.9  milyar  Dolar  rekor  bir  tazminat  ödemeye  mahkum  edildi.

Yine  Amerika’nın  ünlü  Bagladeş  restaurantlar  zincirlerinden  birinde  başörtülü  çalışan  Müslüman  bir  kadının  başörtüsü  taktığı  gerekçesiyle  işten  atılması  akabinde  mahkemeye  başvuran  Müslüman  kadın  davayı  kazanarak  işine  geri  döndü.

Yine  ABD’nin  ünlü  Dunkin  Donuts  şirketler  zincirinin  Broston  şehrindeki  şubesinde  çalışan  müslüman  bir  kadın,  başörtüsünü  çıkarmadığı  gerekçesiyle  işten  atılınca  mahkemeye  başvurarak  davayı  kazanıp  işine  geri  döndü.

Yine  Nashville  kenti  Metropolitan  devlet  okullarında  bir  öğretmenin  tesettürlü  bir  öğrencisinden  başörtüsünü  çıkarmasını,  şarkı  ve  dans  faaliyetlerine  katılmasını  istemesi  aksi halde diğer derslere  katılmasına  izin  vermeyeceğini  söylemesi  üzerine  dava  açan  genç  kız,  davayı  kazanarak,  okuldaki  öğretmenin  işine  son  verildi  ve  genç  kız  okuluna  devam  etti… Amerika’da  durum  böyle,  şimdi  gelelim  Avrupa’ya:

Alman  Anayasası’nın  1.  maddesi  şöyle.  ”  İnsan  haysiyet  ve  onuruna  dokunulamaz.  Onu  korumak  ve  ona  saygı  göstermek,  bütün  devlet  güçlerinin  vazifesidir”  4.  maddeside  İnaç  ve  vicdan  hürriyeti,  din  hürriyeti  ve  dünya  görüşü    sahibi olmak    dokunulmazdır.   İbadet  hürriyeti  garanti  altına  alınmıştır.” Alman  anayasasının  şu  iki  maddesini hatırladıktan  sonra  hemen  Almanya  ve  Avrupa’daki  duruma  bakalım:

1996  yılında  Baden  würtemberg  Eyaleti’nde  Afgan  kökenli  Müslüman öğretmen  Fereshta  Ludin,  başörtüsü  ile  derslere  girmesi  sonucu  okul  idaresi ve  Stuttgart  Yüksek  Eğitim  Dairesi  ile  mahkemelik  oldu.  Mahkeme , başörtülü öğretmeni  haklı  buldu  ve  okul  idaresi  mahkemenin  verdiği  kararı kabul  ettiğini açıklayarak  öğretmenin  derslere  başörtüsü  ile  girmesinin  doğal hakkı  olduğunu  belirtti.

Gelnhausen  şehrindeki  okulunda  beden  eğitimi  derslerine  erkeklerle  beraber  katılmayacağını  belirten  20  yaşındaki  Türk  kızı  Arife  Y.  okul  idaresiyle  mahkemelik  oldu.  Frankfurt  İdari  Mahkemesi’ne  başvuran  Türk  kızı  haklı  bulundu  ve  mahkeme  Arife’nin  kız  arkadaşlarıyla  birlikte  ve  bir  kadın  öğretmen  yönetiminde  beden  eğitimi  derslerine  katılması  yolunda  karar  aldı.  Okul  yönetimi  mahkeme  sonrası  Arife’nin  kız  arkadaşlarıyla  beden  eğitimi  dersi  alırken  spor  salonunun  jaluzilerinin  indirilmesi  içinde  izin  verdi.

Düseldorf  Eyalet  Mahkemesi  16  Eylül  1998  de  aldığı  bir  kararla Kuzey  Ren  Westfalya  Eyaleti’ndeki  okullarda  başörtüsü  yasağı  olmadığını, Müslüman  kız  öğrencilerinin  derslere  başörtüsü  ile  girebileceğini  açıkladı.  Bu kararın  ardından  NRW  Eyalet  İçişleri  Bakanlığı  ilgili  birimlere  yaptığı   yazılı uyarıda,  öğretmenlerin  tarafsız  bir  din  politikası  izlemesi  gerektiğine dikkat çekti.

Bonn  kentindeki  bir  hastanede  temizlik  işçisi  olarak  çalışan  bir Türk  kadını  başörtüsü  taktığı  için  işveren  tarafından  mahkemeye  verilerek işten çıkarılmak  istendi.  Mahkeme  Türk  kadını  haklı  bularak,  işten  çıkarılma talebini redetti  ve  Türk  kadının  başörtüsü  ile  çalişmasında  hiçbir  engel  olmadığı yolunda  karar  verdi.

Belçika’nın  Beringen  şehrinde  yaşayan  Gülzade  Durmaz,  Fatma  Uygun,  Zübeyde  Öztoprak,  Munife  Celilin,  Telli  Girgin,  Zeynep  Orman  ve  Yasemin  Çalışkan  isimli  Türk  kadınlarının  başörtülü  fotoğraflarını  bahane  ederek  oturma  müsadesi  vermek  istemeyen  Beringen  Belediyesi’ni  mahkemeye  veren  Türk  kadınlar  davayı  kazanarak  otuma  müsadesini  aldılar. Mahkeme  hakimi  G. Poelmans  ”  Biz   İslamiyet’i  resmi  din  olarak  kabul  ettik,  orada  kadınların  örtünmeleri  emr  olunuyor.  Bu  yedi  bayanın  hakkı  olan  oturma  müsadesini  uzatacağınız  güne  kadar  günlük  10  bin  Belçika  Frangı  para  cezası  vereceksiniz.”  dediği  kararında  Belediye´yi uygulamsından  dolayı  mahkum  etti.

Fransa’da  Danýþtay  1989  ve  1998  de  aldığı  iki  ayrı  kararla  ”  okullarda  bütün  dini  aidiyet    belirtilerini  serbest  bıraktı.”

Fransa’nın  Orne  Vilayeti  Flers  kenti’ndeki  Jean  Monnet  Ortaokuluna  kayıt  yaptırmak  isteyen  Esmanur  Kervancı  isimli  bir  Türk  kızı  başörtülü  olduğu  gerekçesiyle  okula  kaydı  yapılmadı  ve  Babası  mahkemeye  baş  vurdu.  Bu  olay  Fransa’daki  eğitimcileri  ikiye  böldü.  Laik  eğitimciler  kimi  yerlerde  protesto  yürüyüşleri  yaptı.  Ancak  yine  laik  üyelerden  oluşan  mahkeme  heyeti  Esmanur’u  haklı  buldu!  Ve  aynı  ortaokula  kaydı  yapıldı…

Bu  ve  benzeri  örnekler  Hollanda,  İsviçre,  Danimarka,  Avusturya  İspanya,  İtalya  ve  İsrail  dahil  dünyanın  bütün  ülkelerinde  mevcuttur,  hepsini  yazmaya  kalksak  sayfalar  yetmez.

Görüldüðü  gibi;  geçmişte  Müslümanlara  karşı  Haçlı  Seferleri’ni  düzenleyenlerin  torunları,  Müslümanların  başörtüsü  sayesinde  kurtuluş  savaşları  verdiğini  bildikleri  için  bugün  Müslümanların  haklarına  oldukça  riayet  etmektedirler  

Halkının  yüzde  doksan  dokuzu  Müslüman  olan  Türkiye’de  ise,  durum  tam  tersine  işliyor. ;İnaçlarýı  gereği  başörtüsü  takan  kız  öğrencilerin  ilkokuldan  üniversiteye dek  bütün  eğitim  kurumlarında  okumalarına  laiklik, çağdaşlık adına müsade  edilmiyor.  Zaten  devlet  işletmelerinde  ve  buna  paralel olarak  özel  işletmelerin  ( inaçlı  kesim  hariç )  hiç  birinde  başörtüsüyle  çalışmak  kesinlikle  yasak.  Başörtüsü  takanlar  maalesef  gerici  , bölücü  ve  vatan  haini  gözüyle  bakılır hale geldi.!   Oysa  daha  dün  bir  Fransız  askerinin  Kahraman Maraş’ta  bir  kadının  başörtüsüne  el  atmasıyla  başlayan  hareket,  düşmanın  yurttan  temizlenmesine  ve  Kurtuluş  Savaşı’nın  kazanılmasına  sebep  olmamış mıydı?

                Bir  ana  ve  babanın  erkek  evladı  askerde  şehit  olduğunda  kahraman  ilan  ediliyor!  Uluslararası  bir  başarı  elde  ettiğinde  ülkenin  medar-ı  iftiharı  olabiliyor!  Ama  aynı  ana  ve  babanın  kız  çocuğu  sırf  inancı  gereği  başörtüsü  takıyor  diye  gerici,  bölücü  hatta  vatan  haini  ilan  edilebiliyor!  Gülelim mi  ağlayalım mı  bilemiyorum…  

Laik,  ilerici,  çağdaş  olduklarını  ileri  süren  yasakçı  kafaların,  Belçikalı  hakim  kadar  bile olamayıp  Müslümanlığı  resmi  din  olarak  bile  kabul  etmemeleri  garip  değil mi?  Bu simaların  uygulamaları;  gelecekte  kurulacakları siyasi  koltukların  yolunu  yapmaktan başka  birşey  değil.  Bu zatlar,  hertürlü hiçbir  hukuki  dayanağı  olmayan  yasakçılıklarıyla  belirli y erlere  selam gönderiyorlar.  Bunu  yaparken de başörtüsünü  bir  araç  olarak  kullanıp  anayasayı  ve  halkı  hiçe  saymaktadırlar.  Bu  haksız  uygulamaya  karşı  çıkması gerekenler ise,  ne  hikmetse  her  konuda  konuşurken,  bu  hukuk  ayıbı karşısında  maalesef  sessiz  kalmayı  yeğliyorlar.  Evet, Türkiye bu ayıba asla layık değildir  ve  olmamalıdır.  Aksi  halde  onun çağdaşlığından,  demokratlığından,  insan  haklarına  saygıgısından  ve  AB  üyeliğine  hakkı  olduğundan   bahsetmek mümkün  değildir.  Türkiye, 2000´e  bir  kala, bürokratların  keyfi  uygulamalarına sahne  olmaktan  şimdi  kurtulmayacak da  ne  zaman  kurtulacaktır?  Kimsenin bu ülkeyi  ve  insanını  diğer  millet  ve  devletlerin  yanında  saçma  sapan uygulamalarla  küçük  düşürmeye  hakkı  yoktur.  Bunu  yapanları, dolaylı  veya doğrudan  destek  verenleri   insanlar  unutsa  bile  tarih  asla  unutmayacak  ve hesabını  mutlaka  soracaktır…

 

 

Aktüel Gazetesi,   Şubat 1999

 

Leave a comment