BİLDEF Ve Bitlis Gezisi

BİLDEF’İN KURULUŞU VE AMACI

BİLDEF (Bursa İl Dernekleri Federasyonu) kamplaşmaların, kutuplaşmaların, ötekileştirmelerin zirve de olduğu

Bir dönem de yeşermeye başladı.

O günler de bu ayrışmalar toplumumuz da tarifi imkansız tahribatlara yol açmaya başlamıştı. Gelecek nesillerimizin istikbali tehlike altındaydı. Birbirimize utanarak bakacağımız zamanlara zeminler hazırlanıyordu.

Kısaca o günleri hatırlayacak olursak;

Dış güçler ve terör örgütleri hem içeriden hem dışarıdan Türkiye’yi ablukaya almıştı. Yıllardır Türkiye üzerinde oyunlar oynuyorlardı ve bir türlü başarılı olamıyorlardı. Daha önceleri Sünni-Alevi diyerek insanlarımız birbirine kırdırılmaya çalışılmıştı. Başaramayınca sağcı-solcu diye kutuplara ayırmışlardı. Buda tutmayınca Türk Kürt diyerek insanlarımız birbirine düşürülmek isteniyordu. PKK terör belasını sarmışlardı ülkemizin başına.

Hergün askerlerimiz şehit ediliyor ve her şehit haberi geldiğinde insanlarımızın canı yanıyordu. Daha öpmeye kıyamadığı çocuklarını vatan uğruna şehit veren aileler çoğalıyordu, gazilerimiz çoğalıyordu ve çığlıklarımız çoğalıyordu… Binlerce yıldır bir biriyle etle kemik gibi olan Türk ve Kürt’ler arasında derin uçurumlar açılıyordu.

Öte yandan doğuda köyler yakılıyor, insanların çocukları ellerinden zorla alınarak dağlara götürülüyordu köylülere zulümler yapılıyor, doğu ve güneydoğu da hayat çekilmez hale getiriliyor ve insanlar zorla terör örgütlerinin kucağına itiliyordu. Bazı şehirlerimiz de Türk Kürt çatışmaları yaşanıyordu. Masum insanların iş yerleri ateşe veriliyordu. Bütün bunlara rağmen Milletimizin sağduyusu sayesinde oyuna gelmiyorduk. Dış güçler ve içerideki işbirlikçileri emellerine ulaşamıyorlardı.

Hemen akabinde Laik-islamcı çatışmalarını körüklemişlerdi. Seçimle gelen partiler kapatılıyordu. Seçilmiş milletvekilleri meclise sokulmuyor başörtülü öğrenciler ünüversitelere alınmıyordu. İlkokulda ödül alan başörtülü çocuklar ödül töreninden kovuluyor, asker anaları başörtülü diye garnizonlara alınmıyordu. Darbe planları hazırlanıyor, e-muhtıralar yayınlanıyordu. Mecliste 367 tartışmaları gündeme getiriliyor, atamalara veto krizleri ekleniyordu. Danıştay gibi devletin çeşitli kurumlarına suikastler düzenleniyordu. Cumhuriyet mitingleri düzenlenerek toplumun sinir uçlarıyla oynanıyordu. Ordunun kademe komutası bu krizlerden etkilenerek istifa furyası başlatıyordu. Dış güçler ve terör örgütleri yine de başarılı olamıyorlardı.

Sahte şeyhler, hocalar, muskacılar üfürükçüler, meczuplar ortaya çıkmıştı. Din üzerinden oyunlar tezgahlanıyordu.

Tarih tekerür ediyordu… 624 yıl hükümdarlık sürmüş Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladıkları gibi Türkiye’yi de parçalamak istiyorlardı. Türkiye gibi güçlü bir devlet istemiyorlardı… Keçecizade Fuat Paşa’nınFransa İmparatoru III. Napolyon’a söylediği   “ siz dışarıdan, biz içeriden, Osmanlı’yı yıkamadık!” sözü gerçek oluyordu.

İçten ve dıştan besledikleri ne kadar terör örgütü hücreleri varsa hepsini aktif hale getirerek topyekün savaş başlatmışlardı. PKK bir yandan, DAEŞ bir yandan, FETÖ bir yandan…

Bazen adı Gezi parkı olayları oluyordu, bazen 6-7 Ekim olayları, bazen de 17/ 25 aralık girişimleri… Büyük şehirlerde canlı bomba eylemleri yapılıyordu. Doğu illerinde bir otorite boşluğu oluşturulmuştu. Hendekler, barikatlar kuruluyordu. Devlet ve vatandaş karşı karşıya getirtiliyordu. Ülkenin sanatçıları, aydınları, işadamları, siyasetçileri bile bu oyunlara alet olabiliyorlardı. Büyük şehirlerimiz de canlı bomba eylemleri yapılıyordu. Siyaset kirletilmiş, siyaset dili seviyesizleşmişti. Milletimiz korkutulmak sindirilmek isteniyordu.

Ve ekonomi.. Ekonomik ambargolar uygulanmaya başlanmıştı. Derecelendirme kuruluşları ülkenin notlarını düşürüyor yabancı yatırımcılar Türkiye’den kaçırılmak isteniyordu. Dövizde kur dalgalanmaları başlamıştı.

Yargıyı, emniyeti, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve bilumum devlet makamları ve dairelerini bir örümcek ağı gibi saran ve devletin kılcal damarlarına dek ulaşmış olan içerideki haşhaşi FETÖ terör örgütü PKK, DAEŞ, CIA, MOSSAD ile kol kola girerek kirli senaryolara ve eylemlere imza atıyorlardı.

Türkiye’nin sınır komşuları haçlı zihniyetiyle işgal yağma ve talan edilmişlerdi. Hepsinde iç savaş çıkarmışlardı. Arap baharı diyerek Ortadoğu ateşe atılmıştı. Kukla hükümdarlıklar kurulmuştu. Ama Türkiye’de bunu bir türlü başaramıyorlardı.

Irak ve Suriye de iç savaş çıkmış ve parçalanmışlardı. Türkiye önce Irakta sonra da Suriye de savaşa çekilmek isteniyor ve böylelikle Türkiye’nin de Irak ve Suriye gibi karıştırılmasına, parçalanmasına ön ayak olunuyordu.

Hava pusluydu ve çakallar bu puslu havada cirit atıyordu…

Vicdanlar ağır yaralar alıyordu.

Kamplaşmalar, kutuplaşmalar başlamıştı.

At izi it izine karışmıştı.

İnsanlar huzursuzdu.

Ama olmuyordu…

Başaramıyorlardı.

Hesap tutmuyordu.

Bunu gören birkaç sağduyulu dernek başkanımız yeter artık demişti… Her biri farklı bölgeden, farklı kültürden, farklı etnik yapıdan olan birkaç güzel insanın başlattığı bu hareket adeta yangına su dökmek anlamına geliyordu. Kardeşlik, birlik ve beraberliğin gerektiğinin altını çizerek yola çıkan ve kader birliği yapan bu insanlar BİLDEF’i kurmuşlardı.

Amaç oyuna gelmemek gerektiğini insanlarımıza haykırmaktı. Kutuplaşmaların, kamplaşmaların, ayrışmaların önüne geçmekti. Türkiye de ki bütün etnik yapıların, bütün renklerin bu ülkenin birer zenginliği olduğunu hatırlatmaktı. Herkesin etle kemik gibi birbirinden ayrılmaz olduğu vurgusunu yapmaktı. Aynı gemi de olduğumuzu ve ülkemize gelecek her zararın herkesi etkileyeceği söylemekti..

Ve bu hareket her geçen gün güçlenerek büyüdü. Şu anda 33 il hemşehri derneğini kendi çatısı altında toplayarak Türkiye’de başka bir örneği olmayan ilk ve tek Sivil Toplum Örgütü olma özelliğini taşımaktadır.

Federasyonu oluşturan üye il hemşehri dernekleri birlikte hareket ederek hem ülkemiz hem yaşadığımız ilimiz çapında var olan sorunların çözümüne yerel ve genel yönetimlerin de yardımı ile katkı sunmaya çalışıyor.

Birlik ve beraberliğimizi her ortamda ve etkinlikte sergilemeye ve göstermeye çalışıyor, dayanışma ve kaynaşmaya vesile oluyor, insanlarımızın sahip oldukları ve doğdukları yerden doydukları yere taşıdıkları kültürel değerlerini de koruma ve geliştirmelerine yardımcı oluyor. İllerimiz ve insanlarımız arasında bir köprü vazifesi oluşturuyor. Bir olma, iri olma, diri olma fikriyle hareket ediyor.

Bu amaçla zaman zaman üye illerimize geziler düzenledik. Daha önce Çorum, Kütahya, Malatya, Niğde, Afyon. Konya ve Karaman, gibi illerimize 6 gezi düzenlemiştik. 7. Gezimiz de Bitlis dernek başkanımız Sayın Mehmet Demir’in güzel bir organizasyonuyla yıllardır terörle anılan Bitlis ilimize gerçekleştirdik.

BİLDEF’İN BİTLİS GEZİSİ BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ

BİLDEF’in öncülüğünde ve Bitlis Dernek Başkanımız Sayın Mehmet Demir’in güzel bir organizasyonu ile Bitlis Gezimiz başlamıştı. Muş havaalanına indiğimizde sıcak meltemler sarmıştı yüreklerimizi. Yolculuk esnasında birçok arkadaşımızın söyledikleri ilgi çekiciydi… Kimisi çocuklarım niye Bitlis’e gidiyorsun? Orası terör bölgesidir! Başına bir şey gelir! diye uyardıklarından bahsediyor, Kimisi eşinin dostunun veya yakınlarının Bitlis yerine başka bir ile gitmelerini tavsiye ettiğini söylüyordu… Bazı arkadaşlarımızın içlerin de bir tereddüt görmüştüm. Hafif bir korku hissetmiştim. Yalnız başına olsa belki hiç biri gitmezdi. Ama BiLDEF’in yaptığı bu proje onlara cesaret veriyordu. Hepsi cesurdu, hepsi azimliydi, ülkesinin farklı bir coğrafyasını görmenin mutluluğu içindeydiler.

Önce Muş ardından Bitlis’i görmüş ve gezmiştik. Hayatın tıpkı İstanbul’da, Bursa’da, Konya’da, İzmir’de, Trabzon’da ve diğer şehirlerimizde olduğu gibi devam ettiğine şahit olunca teredütte olan arkadaşlarımızın fikirlerinin değiştiğini gördüm. Yüzlerinde bir mahcubiyet, bir tebessüm, bir huzur bir mutluluk olduğuna şahit oldum.

Ön yargılar kırılmıştı, bakış açıları değişmişti. Bir birimizden farkımız olmadığını anlamıştık. Bu kadim topraklarda kirli senaryoların olduğuna yakinen tanık olmuştuk.

Bitlis’te yetkili makamlarla yaptığımız görüşmeler de devletin şefkatli ellerinin biraz geçte olsa bölgeye ulaştığına şahit olmuştuk. Güroymak Kaymakamının söyledikleri çok önemliydi…”100 kişiden 2 kişi kötü, 98 kişi iyi olsa, o 2 kişinin yaptığı kötülükler 98 kişinin yaptığı iyilikleri bastırır.” Bu söz bölgeyi ve Bitlis’i anlatmaya yetiyordu aslında.

Gördük ki Bitlis Kadim bir şehirdir. Evliyalar şehridir. Selçuklunun Anadolu’ya açılan ilk kapılarındandır.

Bitlis tüm içtenliğiyle tüm varlığıyla bizleri bekliyormuş yıllardır. Ahlat, Tatvan, Adilcevaz, Güroymak kucak açmış, hoş geldiniz ey kardeşlerim! Neden geciktiniz? Diyordu ve bir ana şefkatiyle kucaklıyordu bizleri.

Sımsıkı sarılmıştık birbirimize. Hiç bırakmamacasına hiç ayrılmamacasına kucaklaşmıştık. Birkaç gün daha kalmak istiyorduk oysa. Hasret gidermek için. Ama sayılı günlerdi tez gelip geçti. Tadı damağımız da kaldı.

Her şey insanla başlamıştı.

Hz. Adem ve Hz. Havva ile

Ve her şey insan içindi.

Önce insan diyordu yaradan

Ve peygamber-i zişan…

BİLDEF’in farkı budur işte…

Yıllardır bir birine susamış birbirini özleyen bir birine hasret olanları buluşturmak…

Barışın kardeşliğin hoşgörünün tohumlarını yeniden ekmek, filizlendirmek, bereketlendirmek.

Önyargıları kırmak, birbirimizi kucaklamak, sarılmak, aramızda köprüler kurmak,

Bundan daha güzel ne olabilir ki?

Leave a comment