Oku
İlk sözdür, ilk emirdir oku… Oku; insanı, tabiatı, kainatı ve yaradanı…
Okumak doğumla başlar ve ölümle biter. Kainat hazinesinin şifreleri oku kelimesinin içinde gizlidir, anahtarı ise insanın elindedir. Ancak okumakla o şifreler çözülebilir, o hazineye ulaşılabilir.
Okumak; farklı dünyaların kapısını açar. Madde aleminden mana alemine göç etmeyi sağlar. İnsanın ruhuna ruh katar, hayata bakış açısını değiştirir. Çağı yakalamayı, zamana ayak uydurmayı kolaylaştırır. Bilginin kapılarını aralar, bir bilen yapar, erdemli kılar. İnsanı pişirir ve yakar.
Okumak; elif gibi doğru durmayı, insanca yaşamayı, onurlu ve haysiyetli olmayı, adil davranmayı öğretir. Şanın şöhretin makam ve mevki nin “hiç”liğini hatırlatır. Canlıları sevmenin huzurunu, karşılıksız iyilik yapmanın hazzını, alçak gönüllü olmanın tadını, hırsızlığın kötülüğünü, yalan söylemenin çirkinliğini, savaşın acımasızlığını öğretir.
Okumak; Hayal gücünü geliştirir, fikir üretme ve düşündüğünü ifade edebilme yeteneği kazandırır, Olaylara hakim olma kabiliyetini artırır, kelime hazinesini genişletir, etkili söz söyletir. Kendi ayakları üzerinde durmaya, başarılı olmaya, cahillikten kurtulmaya yardımcı olur.
Okumak ilaç gibidir bazen hastalıklara karşı iyi gelir. Acıları hafifletir, dertleri unutturur, stresi azaltır. Güzelliklerin çoğalmasını çirkinliklerin ortadan kaldırılmasını sağlar.
Yaşı yoktur okumanın. Okudukça büyür insan güçlenir, umutlanır, çelikten zırhla donanır. Heyecanı çoğalır, kendine olan güveni artar, ufku açılır, zihni canlı kalır, akıllı hareket eder, aldanmaz.
Okumak insanı hiçbir zaman yarı yolda koymaz, zora sokmaz, yalnız bırakmaz. Dört duvar arasında, dağ başında, okyanusun ortasında da olsa kendini yalnız hissetmez. Tüm çaresizlikler de tüm sıkıntılarda bir kurtuluş yolu bulur insan.
Çok gezen mi çok okuyan mı daha iyi bilir?.. İnsanlık var olduğundan beridir tartışılır bu cümle. Ama ilk söz de ilk emir de “Oku”dur… Bilir herkes bunu böyle… Beşikten mezara kadar hayatın her safhasın da okumalı insan. Çünkü karanlık bir gecenin ardından doğan güneş gibidir okumak.
Az uyu, çok oku demiş atalarımız. Ama okuduklarını anlamlandır, biçimlendir ve hayatına uygula. Çünkü Gerçeğe ulaşmanın yolu okumaktan geçer. Suyun rengine, ekmeğin tadına varılır, İnsanı insan yapan temel öğelere ulaşılır okudukça…
Otobüste, trende, uçakta, parkta nerede boş bir zaman yakalarsa okumalı insan. Bilimi, ilimi, doğruyu, hayatı, tabiatı, alemleri anlatan, iyiliğe, doğruya, güzele ve gerçeğe ulaştıran metinleri okumalı… Kötülüklere sürükleyen, iç karartıcı, yoldan saptırıcı, zararlı metinlerden ve kitaplardan uzak durmalı.
Öncelikle dört hak kitaptan başlanmalı okumaya. Ki içlerinde tahrip edilenler de olsa okumalı. Bunları okumayanın, bir yönü yarım bir yanı eksik kalır. Daha sonra ister tarih, ister din, isterse de roman, hikaye veya şiir fark etmez okumalı…
Şunu da unutmamak gerekir;
Bir metni okuduğunda kelimeler balyoz gibi kafana inmiyorsa, seni sarsmıyorsa, tüylerin diken diken olmuyorsa, bir haz almıyorsan, aklında bir şeyler kalmıyorsa, ufkun açılmıyorsa, yüreğine bir his koymuyorsa, kalbine bir esinti vermiyorsa, dünyaya bakış açını değiştirmiyorsa, bazen hüngür hüngür ağlatmıyorsa o metni okuyarak zamanını boşa geçirmene gerek yok.
Sende bir eseri kalsın bir izi olsun okuduklarının…
Yılda kaç kitap okuyoruz acaba? Yılda kaç kere uğruyoruz kütüphanelere? Oysa evimizin, işyerimizin bir yerinde bir kütüphanemiz olmalı. Okumalıyız sürekli. Bilgiye, doğruya, güzele ulaşmanın yolu okumaktan geçer aslında…
Cumhurbaşkanımız Sayın recep Tayyip Erdoğan’nın sözünü ettiği Millet Kıraathaneleri gecikmiş olmasına rağmen çok olumlu ve takdire şayan bir söylemdir. Zira insanlarımızın, boş zamanlarını okuyarak geçirmesine, bilgiye, doğruya, güzele ulaşmasına, ihtiyacı vardı…