15 Temmuz’un Bize Hatırlattıkları

15 Temmuz’un Bize Hatırlattıkları

Toplumun en hassas konusu olan dini duyguları kullanarak devletin kılcal damarlarına kadar nufuz edip, kamu kurumlarını, siyaseti, yargıyı, eğitimi, orduyu, mit ve polis teşkilatını, dış politikayı, finans sistemini, basın ve medyayı kısacası devletin tüm organlarını bir örümcek ağı gibi sararak, baskı, şantaj ve tehditle yıllarca kontrol altında tutmayı başaran profesyonel bir örgüttü Fetö.

Yaklaşık kırk yıl boyunca yurt ve dershanelerde beyinlerini yıkadığı çocuk ve gençleri her türlü hile ile devlet kademelerinde önemli pozisyonlara getiren ve devleti bu şekilde ele geçirmeye çalışan kökü dışarıda karanlık bir yapıydı.

Kendilerinden olmayan kişileri tasfiye eden, yediden yetmişe herkesin hayallerini, geleceklerini ve dünyalarını gasp eden, birçok ocak söndüren, liyakat ve adaleti ayaklar altına alan bu oluşum, yavaş yavaş devletin altını oymuş hatta vatandaş ile devlet arasında derin bir uçurum oluşturmuştu…

15 Temmuz 2016 gecesi dış güçlerin desteğiyle sadece darbe değil aynı zamanda bir işgal girişimi başlatmıştı. Ancak dirayetli yöneticiler ve milletin azmiyle birkaç saat içinde bu işgal planı bastırıldı. Zira tarihler boyunca yedi düvelle savaşan, boyun eğmeyen, esir edilemeyen bu milletin bir şarlatan tarafından esir edilmesi düşünülemezdi.

Fetö tezgahına kendini kaptıran, para, şöhret ve makam uğruna ülkesine düşman olan, bunca insanın var olması ve bir vaiz bozuntusunun peşine takılarak kirli emellere alet olması, kandırılması, aldatılması, inancının kirletilmesi de işin vahim bir boyutuydu.

Bu işgal girişimi sonrasında cemaatlerin hem toplum vicdanı hem de devlet otoritesi nezdinde tekrar sorgulanması gerektiği ortaya çıktı. Ahlaklı, erdemli, faziletli bireyler yetiştirmesi gereken cemaatlerin, çıkar çatışmaları için devlete ve topluma vereceği zararlar gözden geçirildi ve unuttuğumuz birçok şeyi tekrar hatırlamamıza vesile oldu…

O güne kadar cemaatlerin eleğinden geçmeden kişinin iyi bir insan, iyi bir dindar olamayacağı algısı oluşturulmuştu. Eğer herhangi bir dergaha, tekkeye bağlı değilsen, hocan-şeyhin yoksa kıblen yanlıştır imajı hakim kılınmıştı.

Cemaat adı altında örgütlenen ve Allah ile aldatarak din tacirliği yapan, kul hakkı ve yetim malı yiyen, rant ve menfaate dayalı işlerin peşinde koşan, devletin imkanlarını zimmetine geçiren, kumpas kuran bu tür cemaatlerin varlığı kafamıza balyoz gibi indi. Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ise ihanet olan fetö vb. din taciri yapıların her dönemde var olduklarını, bugün ve yarında var olacaklarını ve tarihin tekerrürden ibaret olduğunun farkına vardık.

Hocasını peygamberden üstün tutan, yiyecek ve içecek artıklarını şifa niyetiyle kemiren, ağzını sildiği peçeteyi hatıra niyetiyle saklayan, salya sümüğünden şifa bulacağını sanan müritlerin avaz avaz bağırtılarını ve tehditlerini gördük. Hocasının bir gülüşüne dünyaları vereceğini söyleyen kelli felli işadamlarını, kendisini feda edeceğini söyleyen politikacıları, onun canına bir zarar gelmesin bana gelsin diyen akademisyenleri, ülkesini ve insanları bombalayacak kadar efsunlanmış üst rutbeli askerleri de gördük.

Allah ile kul arasına hiç kimsenin giremeyeceğini, O’a ulaşmak için aracıya gerek olmadığını, ellerimizi açtığımız da direkt O’nun huzurunda olduğumuzu ve Allah’ın bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu bir kez daha hatırladık.

Kamplaşmalara, kutuplaştırmalara, ayrıştırmalara rağmen dilimiz, rengimiz, inancımız ve siyasi görüşümüz ne olursa olsun vatan söz konusu olduğunda Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale’de olduğu gibi el ele, omuz omuza vererek içeride ki ve dışarıda ki düşmanları yenebileceğimize bir kez daha şahit olduk.

Bu bağlam da 15 Temmuz, insani kimliğimize ve inancımıza tekrar kavuştuğumuzun, silkelenerek kendimize geldiğimizin bir miladı olarak tarihteki yerini muhakkak alacaktır.

Leave a comment