Savaşlar, İnsanlar, Harekatlar
Günümüz savaşlarının temel felsefesi; karşı tarafın yer altı ve yerüstü kaynakları ile doğal zenginliklerini elde etmek ve kendi mallarına yeni pazarlar bulmaktır.
Bunun içidir ki güçlü ülkeler, savaş ilan ettikleri yerlerin savunma sanayisinden başlayarak, teknolojisini, altyapısını, ulaşımını, inşaat, tekstil, gıda vb. sektörlerini tarihi ve milli değerlerini ve üretimlerini yok ederek başlarlar işe ve taş taş üstünde koymazlar.
Savaş bittikten sonra da buraları inşa etmeye çalışırlar. Çivisini, çimentosunu, tuğlasını, boyasını, giyeceklerini, yiyeceklerini, mobilyalarını, araç ve gereçlerini, altyapısını vb. gibi tüm ihtiyaçları bu yerlere satarlar.
Böylelikle savaş açtıkları ülkenin hem yer altı ve yerüstü kaynaklarını elde ederler hem de kendi ülkesinin mallarına yeni pazarlar açarlar. O pastadan pay almak isteyen birçok ülke bu savaşlara karşı çıkmaz. Hatta el altından veya açık açık destek verir.
Savaşların bir başka sebebi de silah ve ilaç baronlarının doymayan iştahlarıdır. Yeni çıkan silah, bomba, tank vb. silah sanayi malzemeleri hem test edilir hem de pazarlanır. İlaç sektörü de denenmesi gereken birçok ilacı savaş esnasında güçsüz ülkelere satarak, o ülkeyi kobay, bireyleri ise denek olarak kullanır.
Günümüz savaşları; genelde insan hakları, demokrasi, özgürlük, adalet, vb. gibi kılıflar giydirilerek başlatılır. Ancak bu değerlerin hiçbirini göremezsiniz… Yağmalamak, sömürmek, yakıp yıkmak, kundaktaki bebekleri katletmek, vs. aklınıza gelebilecek her şey mübah sayılır. Çünkü bu savaşların insani ve ahlaki hiçbir dayanağı yoktur. Hepsinde büyük acılar, dramlar, gözyaşları, yoksulluk, sefalet diz boyudur…
Haçlı zihniyetinin başladığı günden beridir, savaşlar öylesine acımasız, pervasız ve alçakça bir hal aldı ki, geçmişte kılıçla girdikleri yerler de her canlıya zarar veren zihniyet, bu gün de bir bomba atarak köyleri, kasabaları veya kentleri darmadağın edilebiliyor. Tüm insanlık hedef haline gelebiliyor…
Eskiden savaşlar iki ordu arasında ve belirlenen bir cephede karşılıklı yapılırdı. Hiçbir yerleşim yeri, hiçbir sivil vatandaş savaştan dolayı zarar görmezdi. Çocuklar öldürülmez, kadınlara dokunulmaz, yaşlılara el kaldırılmazdı. Savaş sonrası taraflar arasında bir anlaşma yapılır, talepler ve istekler maddeler halinde yazılır ve deklare edilirdi.
Hatırlayınız Bedir, Uhut ve Hendek savaşlarını… Savaş, böyle insanca, böyle delikanlıca böyle onurluca yapıldığı zaman anlam buluyor, savaşın da bir şerefi ve haysiyeti oluyordu…
PKK, FETÖ, DAEŞ vb. terör örgütlerini ülkemizin başına bela eden, Sağcı-Solcu, Alevi-Suni, Türk-Kürt, Laik-İslamcı gibi nifak tohumlarını eken, Gezi parkı, 6-7 Ekim olayları ve 15 Temmuz Hain Darbe Planını tezgahlayan, ekonomik ambargolar uygulayan ve Okyanusun ötesinden on binlerce tır silahı terör örgütlerine veren ülkelerin tek amacı var… Ülkemizi Suriye ve Irak gibi parçalamak, yer altı ve yerüstü zenginliklerimizi ele geçirmek, yağmalamak, ganimet elde etmek ve kendi mallarına yeni pazarlar bulmak…
“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” Fikriyle savaşlardan uzak durmak isteyen ülkemiz, dış güçlerin senaryoları karşısında son 3 yılda Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatı ismiyle Suriye de 3 harekat başlattı.
Bu üç harekata baktığımız da Türkiye’nin amacı, toprak kazanmak değil, ganimet elde etmek değil, yağmalamak değil, yerüstü ve yer altı kaynaklarını kullanmak değil sadece ve sadece ülkesinin ve milletinin istikbalini garanti altına almak için bir güvenlik harekatı yapmaktı.
Bu harekatlarda yerleşim yerleri hedef alınmadı, çocuklara, yaşlılara, kadınlara dokunulmadı, siviller vurulmadı. Sadece savaş isteyenlerle cephe savaşı yapıldı. Tıpkı Bedir gibi, Uhut gibi, Hendek gibi… Yani delikanlıca yani onurluca yani şerefli ve haysiyetlice…