Siyaset üzerine
Siyaset, Arapça da at talimi, yönetmek, eğitmek, yetiştirmek anlamına gelmektedir. Siyaset kelimesine eşanlamlı olan Politika ise ‘poli’ çok, ‘tika’ yüz anlamına gelen eski Yunanca eklerden oluşan bir kelimedir.
Genel anlamıyla siyaset, bir toplumda birbirinden farklı, birbirine rakip, çatışma halinde olan çıkar ve taleplerin müzakere edilmesi ve uzlaştırılması alanıdır. Daha da sadeleştirilmiş haliyle siyaset; devlet işlerini düzenleme-yürütme, devlet ve toplumun talep ve ihtiyaçlarına çözüm bulma alanıdır.
Siyasi partiler ve siyasetçiler bu sistemin ana unsurları olarak bu talep ve ihtiyaçları siyasi karar mekanizmalarına taşıyarak müzakere eden ve çözüm yolu arayan yapılardır.
Siyasi partilerin kuruluş aşamasında ve muhalefet dönemlerinde dillerinden adalet, demokrasi, özgürlük, hak hukuk, yolsuzlukla mücadele, israf, yetim malı, kul hakkı gibi söylemler düşmez. Ancak iktidar oldukların da söylenen her şeyin lafta kaldığı görülür.
Çünkü ülkemizde siyasi partiler ilkeler üzerine değil, lider odaklı yapılanmaktadırlar. Toplumun talep ve ihtiyaçlarından beslenmek yerine lider ve çevresinde ki kadroların çıkar ve güç dağıtım mekanizmalarına hakim olmak istemelerinden dolayı söylemleri ile eylemleri birbiriyle paralellik arz etmez.
Bu nedenle çatışmacı, kavgacı, hoşgörüsüz bir siyaset iklimi üreterek toplumsal kutuplaşmadan nemalanan hastalıklı bir siyaset tarzı geliştirmektedirler. Bu hastalıklı siyaset anlayışı başkalarının siyaset yapma kanallarını kapatarak sadece kendi istediği ve hüküm edebileceği kişileri siyaset mekanizmasına dağıtarak mevcut sistemin korunması için elinden geleni yapmaya çalışır.
Böylelikle siyasi mekanizmanın dişleri arasında öğütülmüş, aklı ve vicdanı bulandırılmış hiçbir adaletsizliğe söz söyleyemeyen, hiçbir yolsuzluğa, haksızlığa, hukuksuzluğa sesi çıkmayan partisi ve liderini devlet ve milletin üstünde gören bir zihniyet profili çıkıyor karşımıza. Bu profil üzerinden kışkırtıcı bir dil kullanılarak toplumsal gerilim oluşturulup ayrıştırıcı bir siyaset zemini meydana getirilmektedir.
Bu yüzden ülkemizde ki siyasi partiler kurumsallaşamıyor varlığını sürdüremiyor ve zamanla tarih sayfaların da kaybolup gidiyor…
Kirletilen bu siyasi zemininde ülke ve millet olarak o kadar çok keskin bir biçimde ayrıştırılmış, kamplaştırılmış kutuplaştırılmışız ki artık herkes kendi doğrularını mutlak hakikat olarak görüyor. Bir birimizin farklılıklarını görmüyor-itici olarak algılıyor, zenginliklerimizin farkına varamıyoruz. Mesela farklı siyasi görüşten insanlar bir araya gelemiyor, sohbet edemiyor, birbirinin işyerlerinden alışveriş yapmıyor, hatta birimizin selamını dahi alıp vermiyoruz. Komşularımız, arkadaşlarımız hatta akrabalarımız siyasete kurban ediliyor.
Bilerek veya bilmeyerek birbirinden nefret eden nesillerin yetişmesine zemin hazırlanıyor, toplumun temeline dinamit konuyor. Böyle bir garabet var ve siyasetçiler zaman zaman bu ateşi körüklüyor.
Çok tehlikeli bir durum… Gelecekte yaraları sarılmaz üzücü olayların baş göstereceği, felakette sürükleyen sonuçlar doğuracağı vb. sosyal ve toplumsal etkilerinin ortaya çıkacağı bilinmelidir.
Unutulmamalıdır ki bir devletin ekonomisi ne kadar güçlü olursa olsun refah seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun ayrıştırılan ve bölüştürülen toplumlar muhakkak bir gün bir yerden çatırdamaya başlar.
Siyaset erdemlilik, gelişmişlik, olgunluk, meselesi olmalıdır. Bir gönül işi, bir kültür işi olmalıdır. Toplumsal bütünleşmeyi ön planda tutmalı, kucaklayıcı bir tavır izlemelidir. Ülkesini ve milletini seven siyasetçilerin bir an önce siyasi kutuplaşmayı ortadan kaldırması gerekir…