Doğal Afetler Ve Kentsel Dönüşüm
Son günlerde ülkemiz de depremler, yangınlar ve seller çokça meydana gelmeye başladı. Küresel İklim değişikliğinden kaynaklandığı söylense de çok can kaybına sebep olmaları yüreğimizi yakmaktadır.
Yüzlerce noktada çıkan/çıkartılan yangınların tam da kontrol altına alınmasına sevinirken bu defa da Karadeniz de sel baskınlarıyla karşılaştık. Daha birkaç ay önce de depremleri konuşuyorduk. Birinin yaraları sarılmadan öteki doğal afet başlıyor neredeyse!..
Ülkemizin akciğerleri olan ormanlarımızın istenilen ölçüde koruma altına alınmadığı, akarsu yatakların da yapılaşmaya izni verildiği, çarpık kentleşmenin had safha da olduğu görülüyor.
Bilimsel verilerden uzaklaşılarak, coğrafik özellikleri incelemeden yerleşim yerlerini imara açmak ve akabinde çarpık yapılaşmaya meydan vermek bu sonuçları çıkarıyor karşımıza.
Günümüz de ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, bilim, teknoloji ve aklın kullanılmasıyla ölçülmektedir! Bu üç metodu hayata geçiremeyen toplumlar bu tür afetler karşısında maalesef ağır bedeller ödüyor…
17 Ağustos depreminin 22. yıldönümü olan şu günler de bir yandan yangınlar bir yandan sel baskınları gibi doğal afetler de hayatımızın bir parçası haline geldi. Hatırlanacağı üzere ülkemiz de son yıllar da ki en yıkıcı deprem 17 Ağustos 1999 da meydana gelmiş ve resmi rakamlara göre yaklaşık 18 bin kişi yaşamını yitirmiş, 40 bin kişi yaralanmış, 300 bine yakın konut, 30 binden fazla işyeri hasar görmüş, yüzbinlerce insan evsiz kalmış, 20 milyar dolarlık bir ekonomik kayıp yaşanmasına neden olmuştu.
Tabi doğal afetler sadece can ve mal kaybına yol açmıyor. Toplumsal travmalar yaşanmasına sosyolojik ve psikolojik etkenlerin oluşmasına da sebep oluyor… Geride acı, gözyaşı, dram ve büyük bir enkaz kalıyor.
Artık Doğal afetlerin zorunlu kıldığı Kentsel Dönüşüm Projeleri ülke genelin de ele alınıp, çarpık kentleşme alanların da yeniden yapılanma sürecinin başlatılması, kalıcı ve kapsamlı bir çözüm üretilmesi elzemdir.
Konutların yanı sıra yollar, köprüler, okullar, hastaneler, kamu binaları, endüstri tesisler, vb. önem arz eden yapılar tekrar gözden geçirilmelidir. Olası başka bir doğal afete karşı hazırlıklı olunması ve tedbirlerin ivedi bir şekilde alınması gerekmektedir. Bu bağlam da kamu ve yerel yönetimler iş birliği içinde olmalı ve gerekirse Sivil Toplum Kuruluşlarından da destek alınmalıdır…
Bildef Yüksek istişare Kurulu Üyesi ve Konya Dernek Başkanı İnşaat Mühendisi Hakkı Sarıtaş ile bir sohbetimiz de konu deprem ve doğal afetler üzerine açılmıştı. Başkanımız o sohbette yüzyıllar önce de depremler, heyelanlar, seller, feyezanlar olduğuna dikkat çekmiş ve fakat bu kadar can ve mal kaybının oluşmadığına değinmişti. Yüzyıllar önce inşa edilen yapıların bunca zaman içinde ayakta kaldıklarını, ancak bugün inşa edilen yapıların insan sağlığı ve emniyeti dikkate alınmadan yapıldığını ve en küçük bir doğal afette yerle yeksan olduğunu söylemişti. İmar kanunlarını ve yönetmelikleri delme hususunda teknik adamlarımız çok becerikli demiş ve “Bir musibet bin nasihatten iyiymiş” diyerek daha önce siyaset erkanı ve basın mensuplarıyla paylaştığı bazı önerilerini banimle de paylaşmıştı…
Hem İnşaat Mühendisi hem STK başkanı olan Hakkı Sarıtaş’ın önerileri yabana atılacak cinsten değil. Gayet mantıklı öneriler. Gerçekçi bir bakış açısı var. Vatandaşı rahatlatacak, yerel ve kamu yöneticilerinin ellerini güçlendirecek ve hiçbir olumsuzluğa mahal bırakmayacak tavsiyeler. İlgili Kurumların dikkate alması gerektiği kanaatiyle bu önerileri maddeler halinde aktarıyorum.
- 2000 yılından önce inşâ edilen yapıların inceleme ve envanteri yapılmalıdır.
- Dask 2000 öncesi yapılar için mecburi hale getirilmelidir.
- Kurulacak bir YAPI YENİLEME FONU ile bir öncelik sıralaması çalışması yapılıp binalar yenilenmelidir.
- Oluşturulacak bu fona Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma fonu vb. fonlar da aktarılabilir.
- Bu fondan bina yenilemelerinde %25 hibe desteği, %25 uygun kredi ve %50 de mülk sahiplerinin katkısı sağlanmalıdır.
- Belediyeler küçük imar iyileştirmeleri ile bu tür yenileme ve dönüşümleri desteklemelidir.
- Kentsel Dönüşüm mevcut mevzuatı insanlarda tedirginliğe neden oluyor. Bina malikleri ihtilafa düşüyor ve komşuluk hukuku zedeleniyor. Bu nedenle geç hareket ediliyor. Bu mevzuat düzeltilmelidir.
- Kurumlar arası yetki karmaşası ortadan kaldırılmalıdır. Belediyeler, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri ve ilgili makamlar birlikte koordineli çalışmalıdır.
- Bu işlere nezaret edecek ve toplantılara katılacak uzman bir yetkili olmalıdır.
- Kentsel dönüşüm kapsamında ortaya çıkan bazı sıkıntıların mal sahiplerini mağdur ettiği, birtakım hukuksuzluklarla, haklarının kısmen gasp edildiği, müteahhitlerin korunup kollandığı söylenmektedir. Bu vesile ile halk arasında kentsel dönüşümün “Rantsal Dönüşüm” olarak adlandırıldığı görülmekte olup bu durumlara müsamaha gösterilmemelidir.